Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ekim 2009 Perşembe

Medinenin gül'üne. (s.a.v.)

Maruf dostum,
sana teşekkür ederken, tercemesinide istiyorum bilesin:)
Arz-ı ta’zîm eylemez mi âlem-i imkân sana Arz-ı ta’zîm etti Allah-ı azîmü’ş-şân sana Nûr-ı îmândır nücûmundan dem-â-dem berk uran ... Âsmân etmiş hezârân kalb ile îmân sana Fazl-ı bî-pâyânının bürhân-ı bî-pâyânı var Var mı ulviyyât içinde olmayan bürhân sana Hüsn-i Kur’ân’ı görür insân olur hayrân sana Dest-i kudretle yazılmış hilyedir Kur’ân sana Dil esîrin olduğu günden beri âzâdedir Mâsivâya bağlanır mı bağlanan vicdân sana

27 Ekim 2009 Salı

Bir yalvarış hikayesi -Etme-

Aşkın dansı diyor trt 2,mevlanayı anlatan belgeselinde.geçen pazar başladı ilk bölşümü izledim/k. Kesinlikle tavsiye ediyorum,izleyin.Aklımda yer etmiş olacakki bu videoyu bulup sizinle paylaşmak istedimş nasıl içten yakarıyor ETME derken.Seslendiren Yılmaz erdoğandan daha güzel vurgular yapmış. bi izleyin hele.

Mevlana - Etme Video

26 Ekim 2009 Pazartesi

Kainatın gülüne :(

teenni kardeşime şükranlarımla......
Kainatın gülüne (s.a.v.)
Aşk derseniz; size Gül derim.
Kokuların en güzelini güle vermiş Allah
Ya iman; Gül kokusuna bezeneni sevmektir.
Renklerin en güzeli gülkurusu, gül pembesi, kan kırmızısı güller
Çocukluğumda bahçemizde miski güller yetişirdi.
Onlar özel bir bakım isterler, solmadan itina ile yaprakları toplanır, üzerine şeker ve limon tozu serpilip iyice ovulur.
Ve kavanozlara doldurulur.
Böylece gül mayası elde edilir.
Veya yapraklar şişelere doldurulup üzerleri su ile örtülür.

25 Ekim 2009 Pazar

ENDÜLÜS MEKTUBU -Prof. Dr. Orhan Çeker-

Endülüs: Bu günkü İspanya’nın yerinde kurulan; 711 miladi yılında Tarık b. Ziyad tarafından fethedilen; 781 yıl gibi uzunca sayılabilecek bir zaman sonrasında (1492) yılında ve tarih sahnesinden silinen bir İslam devletidir.
Bugün bile dünyanın erişemediği okuma-yazma oranını, bundan beş yüzyıl evvel yüzde-yüz seviyesini elde etmiş uygar ve medeni bir ülke idi. Geçen hafta Endülüs’teydim… “Hediye”ler getirdim ümmete…
Tek başıma daha fazla taşıyamayacağım kadar ağır “hediye”ler… Elçiye zeval olmaz… Buyursun herkes kendisi için gönderileni alsın:Akıl almaz işkencelerle can veren yerin altındaki şehitlere “Hakkınızı helal edin” dedim. “Etmiyoruz” dediler. “Peki, helal etmeniz için ne yapmam gerekiyor” dedim. “Bir şey yapma zamanı çoktaaan geçti. Seni ALLAH’a havale ediyoruz” dediler. Böylece onlardan ayrıldım.
Tuleytula (Toledo) merkez camiinden görüşme talebinde bulundum. “sen kimsin, hayrola. Ben kilise olalı yüzyıllar oldu, o zaman nerdeydin, şimdi başımdan git, beni meşgul etme” dedi, bana hiç mi hiç yüz vermedi. Muhatab bulamayınca oradan da ayrıldım.
50 bin kişilik sur gibi muhteşem Kurtuba (Cordoba) camiine gittim. Görüşme talebinde bulundum. Görüşme talebimi kabul etti. İçinde tahiyyetü’l-mescid kılarak selam verdim kendisine. Yanına oturdum, ancak ne kadar konuştum ve konuşsun diye çabalıyorsam da bana karşılık vermedi. Gözyaşı döktü durdu. Baktım konuşmuyor, o ağlarken usulca yanından ayrıldım. Muhteşem Cami beni kilise çan sesiyle uğurladı.
İşbiliyye (Sevilla) Ulu cami1den görüşme taleb ettim. Görkemli fakat görkemi kadar hüzünlü cami görüşmemi kabul etmedi. “Hıristiyanlar benim içimde yumurta yortusu kutluyorlar, görüşemeyiz. Zaten görüşmek de İSTEMİYORUM” dedi. Beni çan sesleriyle adeta kovdu.
Gırnata (Granada)’da el-Hamra sarayına vardım. Görüşme taleb ettim. “Sen kimsin” dedi. “Türkiye’den bir Müslüman” dedim. “Müslüman var mı ki dünyada! Müslümanlar yok olalı 500 yıl oldu. Yok olmasaydı şimdiye kadar bana hal hatır sorarlardı. Sana inanmıyorum, Müslüman yok, sen takiyye yapıyorsun” dedi. Ne kadar uğraştıysam da müslüman olduğuma ve dünyada müslüman yaşadığına inandıramadım. “A.a.a. AMA…” diyerek mazeret beyan etmek istedim. “Sus! Hiç konuşma. Hiçbir şey mazeret olamaz” dedi. “Durumu karşılaştığım Müslümanlara anlatayım mı”, dedim. “müslüman bulabilirsen anlat” dedi. “mescidinde 2 rekât namaz kılabilir miyim” dedim. Seslenmedi. Sessizliğinden bilistifade mahzun mu mahzun kilise/camide mahcubane 2 rekât namaz kıldım. Çaresiz oradan da ayrıldım.
Kurtuba’da müslümanlara yapılan işkence müzesini (Galeria de la Tortura) gezdim. Müze çıkışında ayakta durmakta zorlandım. Oturacak yer aradım. Burada şunu düşündüm: Resulullah’a (sav), ümmetinin sıkıntısı çok zor gelir (Tevbe 128). Endülüs müslümanları bu işkencelere uğrarken ya Efendimiz; O nasıl dayandı!

20 Ekim 2009 Salı

Ölüm....ki ahh


Ölüm ! Ötelerden gelen haber,
Hiç güzel olmasaydı ! ölür müydü? Peygamber...
Şimdi bir tablo takdim etmek istiyorum.
Bilirsiniz veya tahmin edersiniz ki mezarların içi karanlıktır.
Çünkü ölülerin ışığa ihtiyacı yoktur.
Onların Nûra ihtiyacı vardır. O Nûr da bu dünyadan götürülür.
Mezarlığa girilince ölülere selam vermek gerekir.
Şimdi bir insanın ölüyle konuşmasını canlandıralım ,
Bir kişi mezarlığa giriyor ölüye soruyor, aralarındaki konuşma şöyle ...
- Selâmün Aleyküm ! EY KABİR EHLİ

- Aleyküm Selam ! EY DÜNYA EHLİ
- Âhretten bakınca dünyayı nasıl görüyorsun?
- Ölü dalgın dalgın düşündü ve
“ dünya bir okulmuş, Allah’ı orada iyi tanımalıymışız.
Peygambere kulak vermeli, cenneti kazanmalı imişiz.
- Peki sizce Müslüman olmak yetmez mi?
- İman etmek ağaçların çiçek açmasına benzer.
Akasyalar,
hatmiler,
zakkumlarda çiçek açar ama meyve vermezler.
Meyvesiz ağaçları odun diye yakarlar.
Ya da kereste yaparlar. Meyve verenler de iki türlüdür;
Ya ahlat gibi meyve verir ama meyvesi yenmez kekredir boğaza alır,
yada armut gibi faydalıdır yenir.
İnsanın imanı çiçek ise meyvesi de ibadetlerdir.
İbadetleri de ihlaslı istikrarlı ve sahih olmalıdır.

- Sizce dünya nedir?
- Uzun yolun mola yeridir.
- Peki ölümü yaşadınız,ölüm nedir?
- Mola yerinden kalkıp yola devam etmektir.
- Ölü insan nasıl yola devam eder?
- Biz ruhlar âleminde de ölü gibiydik, baktık ki anne karnına gelmişiz.
Orada da ölü gibiydik, baktık ki dünyaya gelmişiz,
Dünyada ölmeyecekmişiz gibi yaşıyorduk baktık ki kabre geldik.
Burada da kalmayacak yolumuza devam edeceğiz.
Son yolculuk ve durak âhİret âlemi.
- Peki ölünce neler oldu?
- Bir anda zifiri bir karanlık, sonra kapılar açıldı.
Bir başka âlem, kimisi dövünüyor kimisi seviniyor.
- Bize bir tavsiyen var mı?
- Bunu sorduğun için Allah’a tövbe etmelisin...
Allah, Peygamber ve Kur’an yetmiyor mu ki bir ölüden tavsiye bekliyorsun?



Bu fanide göz yumduğun gün
Bilirim sonum o gün
Gözüm yoktur bakmaya Ya Rab !
Dilim yoktur anlatmaya Ya Rab !
Sen bağışlayan sen merhamet olansın
Ya olur Bizide al cennetine..
Cennetin Firdevisine İnşaallah...

12 Ekim 2009 Pazartesi

Düşenin dostu olmaz...... itirazım var, OLUR!

Evet başlıktan da anlaşıldığı gibi, benim bu ataszüne itirazım var.Elbette büyükler bu sözle bir mesaj vermek itemişlerdir,düşenin elinden tutmak yerine ona tekme atanlar çok olur demek istemişlerdir,doğrudur.
Bende, dost herzaman dosttur, dostlar olmadan hayatın anlamsız olacağına dikkat çekmek için bu kadar iddialı bir başlık kulandım.. "İİİtirazım var" diye bir şarkı vardı sanırım:):)
Yanılmıyorsam hz. Alinin bir sözüydü.Dünyada,dostlarla vakit geçirmek,samim sohbet etemet çok hoşuma gidiyor buyurmuşlar.
Allah selamet versin hocam (ellerinden öptüğüm blog tuttuğumdan haberi olsa kulağımı çeker:) ) anlatıyordu.birkaç Alim arkadaş dostlarına ziyarete gitmeye karar vermişler, köye varıp kapıyı çalmışlar ama evde kimse yok kapıda açık,neyse "dostumuzun evidir izinsiz girilir" deyip içeri buyurmuşlar hepsi alim tabi, fetvayı vermişler:). O da ne? odanın tam ortasında mis gibi kokan tandırdan yeni gelmiş ekmeği görmezlermi? başlamışlar yemeye "dostumuzun ekmeğidir izinsiz yenilir" diye..... ikinci fetvaya imzayı atmışlar.... az sonra dostları içeri girer selamün aleyküm, aleyküm selam derken...
çok sevdiği mertdostları kendinden izinsiz evine girdikleri gibi izinsiz ekmeğinide yemişler.....
ALLAHA YEMİN EDİYORUM Kİ, DOĞDUĞUM GÜNDEN BUGÜNE KADAR HAYATIM BOYUNCA DAHA BU KADAR SEVİNDİĞİM OLMAMIŞTIR DERKEN SEVİNÇ GÖZYAŞLARINI TUTAMAMIŞTIR. Demekki beni gerçek dostunuz olarak kabul etmişsiniz.
Mertdostlara selam olsun.

8 Ekim 2009 Perşembe

Bakmak ve görmek arasındaki fark, yada "KİM KÖR"?

Gösterdim !
Gördü anlamına gelmez...
Söyledim !
Duydu anlamına gelmez...
Duydu !
Doğru anladı anlamına gelmez...
Anladı !
Hak verdi anlamına gelmez...

Hak verdi !
İnandı anlamına gelmez...
İnandı !
Uyguladı anlamına gelmez...
Uyguladı !
Sürdürecek anlamına gelmez...

Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa;
- Buranın yabancısıyım, demiş.
ALINTIDIR- Şürahbil hocama şükranlarımla...
Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler..

Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra;
Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş.

Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde..

Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.

- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk.

Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten.

- İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?.
Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk... Üstelik manolyalar da katılıyor onlara..
Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız..

Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan
sonra, teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu..

Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini..

Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken;
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar çok özledim ki!. Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?.

Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına
doğru yönelirken;
- Artık emin değilim,demiş. Emin olduğum tek şey,benden iyi gördüğündür..