Endülüs: Bu günkü İspanya’nın yerinde kurulan; 711 miladi yılında Tarık b. Ziyad tarafından fethedilen; 781 yıl gibi uzunca sayılabilecek bir zaman sonrasında (1492) yılında ve tarih sahnesinden silinen bir İslam devletidir.
Bugün bile dünyanın erişemediği okuma-yazma oranını, bundan beş yüzyıl evvel yüzde-yüz seviyesini elde etmiş uygar ve medeni bir ülke idi. Geçen hafta Endülüs’teydim… “Hediye”ler getirdim ümmete…
Tek başıma daha fazla taşıyamayacağım kadar ağır “hediye”ler… Elçiye zeval olmaz… Buyursun herkes kendisi için gönderileni alsın:Akıl almaz işkencelerle can veren yerin altındaki şehitlere “Hakkınızı helal edin” dedim. “Etmiyoruz” dediler. “Peki, helal etmeniz için ne yapmam gerekiyor” dedim. “Bir şey yapma zamanı çoktaaan geçti. Seni ALLAH’a havale ediyoruz” dediler. Böylece onlardan ayrıldım.
Tuleytula (Toledo) merkez camiinden görüşme talebinde bulundum. “sen kimsin, hayrola. Ben kilise olalı yüzyıllar oldu, o zaman nerdeydin, şimdi başımdan git, beni meşgul etme” dedi, bana hiç mi hiç yüz vermedi. Muhatab bulamayınca oradan da ayrıldım.
50 bin kişilik sur gibi muhteşem Kurtuba (Cordoba) camiine gittim. Görüşme talebinde bulundum. Görüşme talebimi kabul etti. İçinde tahiyyetü’l-mescid kılarak selam verdim kendisine. Yanına oturdum, ancak ne kadar konuştum ve konuşsun diye çabalıyorsam da bana karşılık vermedi. Gözyaşı döktü durdu. Baktım konuşmuyor, o ağlarken usulca yanından ayrıldım. Muhteşem Cami beni kilise çan sesiyle uğurladı.
İşbiliyye (Sevilla) Ulu cami1den görüşme taleb ettim. Görkemli fakat görkemi kadar hüzünlü cami görüşmemi kabul etmedi. “Hıristiyanlar benim içimde yumurta yortusu kutluyorlar, görüşemeyiz. Zaten görüşmek de İSTEMİYORUM” dedi. Beni çan sesleriyle adeta kovdu.
Gırnata (Granada)’da el-Hamra sarayına vardım. Görüşme taleb ettim. “Sen kimsin” dedi. “Türkiye’den bir Müslüman” dedim. “Müslüman var mı ki dünyada! Müslümanlar yok olalı 500 yıl oldu. Yok olmasaydı şimdiye kadar bana hal hatır sorarlardı. Sana inanmıyorum, Müslüman yok, sen takiyye yapıyorsun” dedi. Ne kadar uğraştıysam da müslüman olduğuma ve dünyada müslüman yaşadığına inandıramadım. “A.a.a. AMA…” diyerek mazeret beyan etmek istedim. “Sus! Hiç konuşma. Hiçbir şey mazeret olamaz” dedi. “Durumu karşılaştığım Müslümanlara anlatayım mı”, dedim. “müslüman bulabilirsen anlat” dedi. “mescidinde 2 rekât namaz kılabilir miyim” dedim. Seslenmedi. Sessizliğinden bilistifade mahzun mu mahzun kilise/camide mahcubane 2 rekât namaz kıldım. Çaresiz oradan da ayrıldım.
Kurtuba’da müslümanlara yapılan işkence müzesini (Galeria de la Tortura) gezdim. Müze çıkışında ayakta durmakta zorlandım. Oturacak yer aradım. Burada şunu düşündüm: Resulullah’a (sav), ümmetinin sıkıntısı çok zor gelir (Tevbe 128). Endülüs müslümanları bu işkencelere uğrarken ya Efendimiz; O nasıl dayandı!
Bugün bile dünyanın erişemediği okuma-yazma oranını, bundan beş yüzyıl evvel yüzde-yüz seviyesini elde etmiş uygar ve medeni bir ülke idi. Geçen hafta Endülüs’teydim… “Hediye”ler getirdim ümmete…
Tek başıma daha fazla taşıyamayacağım kadar ağır “hediye”ler… Elçiye zeval olmaz… Buyursun herkes kendisi için gönderileni alsın:Akıl almaz işkencelerle can veren yerin altındaki şehitlere “Hakkınızı helal edin” dedim. “Etmiyoruz” dediler. “Peki, helal etmeniz için ne yapmam gerekiyor” dedim. “Bir şey yapma zamanı çoktaaan geçti. Seni ALLAH’a havale ediyoruz” dediler. Böylece onlardan ayrıldım.
Tuleytula (Toledo) merkez camiinden görüşme talebinde bulundum. “sen kimsin, hayrola. Ben kilise olalı yüzyıllar oldu, o zaman nerdeydin, şimdi başımdan git, beni meşgul etme” dedi, bana hiç mi hiç yüz vermedi. Muhatab bulamayınca oradan da ayrıldım.
50 bin kişilik sur gibi muhteşem Kurtuba (Cordoba) camiine gittim. Görüşme talebinde bulundum. Görüşme talebimi kabul etti. İçinde tahiyyetü’l-mescid kılarak selam verdim kendisine. Yanına oturdum, ancak ne kadar konuştum ve konuşsun diye çabalıyorsam da bana karşılık vermedi. Gözyaşı döktü durdu. Baktım konuşmuyor, o ağlarken usulca yanından ayrıldım. Muhteşem Cami beni kilise çan sesiyle uğurladı.
İşbiliyye (Sevilla) Ulu cami1den görüşme taleb ettim. Görkemli fakat görkemi kadar hüzünlü cami görüşmemi kabul etmedi. “Hıristiyanlar benim içimde yumurta yortusu kutluyorlar, görüşemeyiz. Zaten görüşmek de İSTEMİYORUM” dedi. Beni çan sesleriyle adeta kovdu.
Gırnata (Granada)’da el-Hamra sarayına vardım. Görüşme taleb ettim. “Sen kimsin” dedi. “Türkiye’den bir Müslüman” dedim. “Müslüman var mı ki dünyada! Müslümanlar yok olalı 500 yıl oldu. Yok olmasaydı şimdiye kadar bana hal hatır sorarlardı. Sana inanmıyorum, Müslüman yok, sen takiyye yapıyorsun” dedi. Ne kadar uğraştıysam da müslüman olduğuma ve dünyada müslüman yaşadığına inandıramadım. “A.a.a. AMA…” diyerek mazeret beyan etmek istedim. “Sus! Hiç konuşma. Hiçbir şey mazeret olamaz” dedi. “Durumu karşılaştığım Müslümanlara anlatayım mı”, dedim. “müslüman bulabilirsen anlat” dedi. “mescidinde 2 rekât namaz kılabilir miyim” dedim. Seslenmedi. Sessizliğinden bilistifade mahzun mu mahzun kilise/camide mahcubane 2 rekât namaz kıldım. Çaresiz oradan da ayrıldım.
Kurtuba’da müslümanlara yapılan işkence müzesini (Galeria de la Tortura) gezdim. Müze çıkışında ayakta durmakta zorlandım. Oturacak yer aradım. Burada şunu düşündüm: Resulullah’a (sav), ümmetinin sıkıntısı çok zor gelir (Tevbe 128). Endülüs müslümanları bu işkencelere uğrarken ya Efendimiz; O nasıl dayandı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder